▼
30 Aralık 2019 Pazartesi
28 Aralık 2019 Cumartesi
Saf Bir Yürek - Gustave Flaubert & Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (2019) - Céline Sciamma
Abartmıyorum bu elli sayfalık öyküyü dün geceden beri üç kez okudum... Her okuyuşumda ayrı bir tat alarak. Flaubert "Duyarlı ruhları acımaya yöneltmek, ağlatmak istiyorum, çünkü ben de onlardanım." der bir mektubunda kitap için.
Félicitémiz dul bir kadın olan Bayan Aubain'in yardımcısı. Aubain'in çocukları Paul ile Virginie'ye bakıyor.
"Hem eğlensinler hem de bir şeyler öğrensinler diye, çocuklara gravürlerle resimlenmiş bir coğrafya kitabı armağan etmişti. Dünyanın değişik yerlerinden sahneler vardı bu resimlerde: başları tüylü yamyamlar, bir genç kızı kaçıran maymun, çölde Bedeviler, zıpkınlanan bir balina..."
Esas olarak kapakta görünen papağan üzerine kurgulamış yazar romanı ancak saf bir yürek girince işin içine dramaturjiye kaçamadan edememiş. İyi ki de öyle olmuş...
Bu aralar ziyadesiyle yorgun olduğumdan ayrı bir postu hak eden alev almış bir genç kızın portresi'ni anmadan geçmeyeyim dram demişken... Fransızlar bu türün ustası gerçekten. Yine bir kadının, kadınların dramını resim sanatıyla buluşturan, her yanından zarafet akan bir film... Şuraya afiş iliştireyim:
Kitaba geri dönersek... Yakınlarının çoğunu kaybeden Félicité elinde avucunda kalan tek şeye; bir papağana sarılır en son... O kadar bağlanır ki kuşa 'kutsal ruh' nitelemesini atfedecek derecede...
Nitekim kitabın sonunu enfes bir şekilde bağlamış Flaubert atfedilene...
"Havanın çok sıcak olduğu günlerde, odalarından çıkmazlardı. Dışarının göz alıcı aydınlığı, ışıktan çubuklar takardı kepenklerin dilimleri arasına. Köyde tek ses duyulmazdı. Aşağıda, kaldırımda kimse olmazdı. Bu her yere yayılmış sessizlik, nesnelerin dinginliğini de artırırdı. Uzaktan uzağa kalafatçıların tekne gövdelerine vuran çekiçleri duyulur, ağır meltem, katran kokusunu onlara taşırdı."
"Kilisede gözleri hep Kutsal Ruh'taydı ve yavaş yavaş papağana benzer bir yanı olduğunu fark etti. Bu benzerlik , İsa Mesih'in vaftizini betimleyen Épinal* baskısı bir resimde ona daha da açık geldi. Kızıl kanatları ve zümrüt yeşili gövdesiyle tıpatıp Loulou'nun** portresiydi bu.
*Fransa'da tahtabaskı resim üretimiyle ünlü bir kent.
**Papağının adı.
Siz de okudu iseniz romanı veyahut izledi iseniz filmi yorumlarınızı merak ediyorum.
25 Aralık 2019 Çarşamba
Bir küçük murakami meselesi
Bu adamın yarattığı dünyaya hastayım. Haruki dozajım gelmişti yine açıp ilk öyküsünü okudum kitabın. Oyuncu bir adam Kafuku. Şoförü olan huysuz ve tatlı kadın Misaki ile aralarında aşağıdaki diyalog geçer...
Misaki derin bir nefes aldı. Ceketinin altında göğsü hafifçe kalkıp tekrar indi. “Böyle bir şey yapmak, size acı vermedi mi? Karınızla yattığını bildiğiniz bir adamla içki içip onunla sohbet etmek?”
“Acı vermedi diyemem” dedi Kafuku, “düşünmek istemediğim şeyler geliyordu aklıma. Hatırlamak istemediğim şeyleri anımsıyordum. Ama rol yaptım. Sonuçta rol yapmak benim işim.”
“Başka bir karaktere büründünüz”dedi Misaki.
“Aynen öyle.”
“Sonra yine eski karakterinize döndünüz.”
“Aynen öyle” dedi Kafuku, “istemesen de dönersin. Ama geri döndüğünde döndüğün yer eskisine göre biraz farklıdır. Kural böyledir. Tamamıyla öncesiyle aynı olmak mümkün değildir.”
Sarsıntının dinmesini bekliyorum hâlâ, öncesiyle aynı olamamayı idrak etmeye çalışırken...
21 Aralık 2019 Cumartesi
Kitap Çekilişi
Merhabalar 🌞 Yeni yıl için ufakça bir sürpriz yapmayı düşünüyorum. Yukarıdaki resimden iki kitap hediye edeceğim iki kişiye ayrıca elceğizlerimle yaptığım kutlama kartı vs. gibi küçük hediyeler de olacak. Gece 00:00’da sonlanacak çekiliş ertesi gün de açıklayacağım isimleri, yapmanız gereken tek şey yorumda katılımınızı belirtmek. Hoşçakalın :-)
20 Aralık 2019 Cuma
Lermontov - Zamanımızın Bir Kahramanı
Patron çıldırdı arkadaşlar! Kaybetti kendini bütün hafta zamanımızın bir kahramanın’ da. Yeni yeni gelebildi kendine. Bir şeyler karalamalı, söylenecek çok mesel var...
Kitaplara pek kıymet verdiğimden ilk beş listem olmadı hiç. Biricik okuduklarım benim için ancak... Lermontov kalbimde Céline gibi, belki Böll’ün hemen altında biraz Wilde’ın üstünde yani işte oralarda bir yerlerde yer edindi, yerleşti ve tahtını kurdu.
Kahramanımız Peçorin’i Maksim Maksimıç’ın dostu bizlere şöyle tarif ediyor:
“ Bu arada gözleriyle ilgili birkaç sözcük daha söylemem gerekiyor.
Bir kere, Peçorin güldüğünde gülmüyorlardı! Bazı insanlarda bu çeşit tuhaflıklarla hiç karşılaşmadınız mı? Bu ya hırçın bir yaradılışın ya da derin, sürekli bir hüznün belirtisidir. Yarı inik kirpiklerinin ardından (şöyle ifade etmek doğru olursa) fosforlu bir ışıltıyla parlıyorlardı. Ruhsal bir ateşin de, canlı bir hayal gücünün de belirtisi değildi bu: Dümdüz bir çeliğin göz kamaştırıcı, ama soğuk parıltısıydı. Size baktığı zaman, insanın içine işleyen hüzünlü bakışı, iddialı bir sorunun tatsız hissini yaratıyordu karşısındaki insanda ve kendisi böylesine kayıtsız, sakin durmasaydı, küstahça bir bakış olarak bile algılanabilirdi. ”
Çok katmanlı bir roman var karşımızda. Bağdaşık hikayeler, peşpeşe anlatıcılar, ardışık sevgililer, düellolar vs. neler neler... Sanat filmi diye bir kavram türedi ya bu kitap da bir sanat eseridir arkadaşlar. Wilde romanları gibi bir sanatsal yapıdan söz ediyorum. Efsunlu değil yani. Reelist bir manifesto gibi Peçorin’in hayatı.
“ Mezar taşı kitabeleri çoğu kimseye saçma gelir. Ama ben öyle düşünmem, özellikle onların altında nelerin yattığını düşününce... Bununla birlikte, benim bu düşüncemi paylaşmanızı istemiyorum sizden. Bu çıkışım size gülünç geliyorsa, gülün lütfen. Önce şunu söylemeliyim size, kesinlikle gücenmem buna...”
19 Aralık 2019 Perşembe
A man escaped - 1956
Bresson izlemelerime devam ediyorum... Yönetmenin sineması bizleri birer sinemasever süvari yapma yolunda. Resimden ve film adından da anlaşılacağı üzere mahkumiyet var filmde, kaçınılmaz olarak da ‘umut’. Evvela gerçek olaylardan esinlenilmiş. Ordan burdan arakladığım kadarı ile nazilere karşı fransız direniş savaşçısı olan andré devigny'nin gerçek öyküsü.
Hiç replik olayına girmese de olurmuş aslında ki zaten az buçuk dinliyoruz fontain’i. Bresson kamera oyunlarını iyi biliyor vesselam. evet ,mahkumun kaçış planı üzerinden ilerliyor film. Bana geçti çaresizlik (burada parantez açalım; filmin sonunda şöyle der fountain: ‘Bu son şansımız’) daha doğrusu yegane çare olan özgürlüğe uzanmayı isteyen çaresizlik duygusu.
Filmin ikinci yarısında hücresine biri daha gelir teğmenin; Jost. Önce bir kararsızlık süreci yaşar teğmen. Yine filmden bir replik, der ki jost için ‘ya öldürmem lazım ya da açılmam’. Fountain güç bela tüm kaçış hazırlıklarını tamamlarken birdenbire ortaya çıkan bu misafire güvenmeyi seçer. buradan itibaren daha bir güzelleşiyor film. Eyvahlar, soru işaretleri derken ———spoi amaca ulaşıyor ikili. Nitekim daha sonra fontain ‘tek başıma başaramazdım’ diyecek jost ise çok sevdiği annesine kavuşacaktır...
17 Aralık 2019 Salı
Mütemadiyen Ağlıyorum
Olanları birbirine bağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
Kalanlarla yüreğimi dağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
Kalanlarla yüreğimi dağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
16 Aralık 2019 Pazartesi
Yeni Yıl İçin İyi Dilekler
Merhabalar. Şöyle toplu bir post yapayım dedim. Az evvel kargom geldi de pek mutlu oldum :D Paylaşmak istedim sizlerlen... Bir de kitaplığımdan bir iki raf çektim. Yeni yılda okuyacağım kitaplar. Hem size de fikir olur belki. Gönül isterdi ki tüm kitaplığımı çekip atayım ancak... Baya bir elden geçirmem geçirecekti 😁 Bir gün söz ama;
İlkin sahaf siparişimi atayım. salpa sahaf dan aldım bu cicişleri:
Bunlar da kitaplığımdan;
Şu tepedeki Şeyh Galip kitabını da nerbudan sahaf’dan almış idim. Bu raftan Auguste Rodin’i çok merak ediyorum. Ne zaman okurum bilinmez. Kış aylarında bir Auster sevdası tuttururum genelde... ‘Brooklyn Çılgınlıkları’ okuyorum esasen şu an. Neyse kitap havadisini burada noktalayıp-şimdilik- neler izlediğime geçeyim...
Moscow does not believe in tears ilk filmim. Ah, sıcacık bir film. Şu kış aylarında içinize bahar doğacak :) Üç kadın var ana temada. Sınıf çatışması yaşıyorlar. Fabrikada işçiler üçü de. Henüz çok gençler, alttaki resimde gördüğünüz kadın daha sonra mühendis oluyor. Ancak çocuğunun kameraman babası genç bir anne olarak bir başına bırakmış kadını. Daha sonra tekrar karşılaşıyorlar ama...
Bu arada resimde gördüğünüz adam değil kızın babası. O sonradan anne kızın hayatına dahil oluyor. Bu kare çok hoşuma gitti gerçekten. Tavsiye ederim.
Velvet Buzzsaw’ı Netflix’den izledim görüldüğü üzere. Sanat filmi her şeyden önce. Ona göre meraklıları izlesin... Oldukça orijinal bölümler vardı. Mesela şu afişte gördüğünüz küredeki delikler... İnsanlar sergide sergilenen küredeki o deliğe ellerini sokuyorlar, bilinmezlik mi desem arzu mu ya da? Enteresan bir film. Modern çağdaki sanat üzerinden (tablolar vs.) dönen oyunlar, ast-üst ilişkileri filan. İzlenebilir.
Şimdilik bu kadar :) Yine gelirse aklıma bir şeyler yazarım, e peki siz ne düşünüyorsunuz?
12 Aralık 2019 Perşembe
Orhan Pamuk - Benim Adım Kırmızı
Gözümü kırpmadan okudum... On altıncı yüzyılın sonlarında İstanbul’da geçiyor olaylar. Bilinç akışı tekniği ile yazılmış muhteşem bir modern yapıt. Tarihle, resimle bugünü bu kadar güzel harmanlayan nadir eserlerden.
Pamuk’tan okuduğum ikinci kitap. İlkin kara kitap’ını okumuştum bayılaraktan. Romanda ne mi okuyacaksınız? Padişahın isteğiyle nakkaşların ana teması ‘ölüm’ olan gizli bir resim yapacaklarına şahit olacağız. Ancak içlerinden biri öldürülecek... Merak, aşk, yaşam ve ölüm ve daha nice duyguların -özlerini- diri tutacak bir edebiyat şölenine doyacaksınız, e daha ne olsun :D
altını çizdiklerim:
“Bir resmin konusunda aşk varsa, resim de aşkla çizilmelidir,” dedim. “Acı varsa resimden de acı akmalıdır. Ama acı, resimdeki kişilerden ya da onların göz yaşlarından değil, resmin ilk anda gözükmez, ama hissedilir iç ahenginden çıkmalıdır. Ben asırlardır hayretin resmini çizen yüzlerce üstat nakkaş gibi işaret parmağını ağzının yuvarlağına sokan birini çizmedim de, bütün resmi hayret ettirdim. Bu da hünkarı ayağa kaldırmakla olur.”
O zamanlar, yüz on yıl önce Frenk nakşı, şahların özendiği gerçek bir tehdit olmadığı ve efsane büyük üstatlar kendi usullerine Allah’a inanır gibi inandıkları için, Frenk üstatlarının en sıradan kılıç yarasında ya da en bayağı çuhada bile kırmızının çeşit çeşit ara rengini kullanmalarını bir çeşit şerefsizlikle acemilik olarak görüp gülüp geçtiler. Ancak acemi, kararsız ve iradesiz nakkaş bir kaftanın kırmızısı için farklı kırmızılar kullanır, dediler. Gölge bahane olamaz. Zaten tek bir kırmızı vardır ve yalnızca ona inanılır.
“Bu kırmızının anlamı nedir?” diye yine sordu atı ezberden çizmiş kör nakkaş.
“Renklerin anlamı orada karşımızda olmaları ve onları görmemizdir.” dedi öteki. “Görmeyene kırmızı anlatılamaz.”
“Münkirler, zındıklar, inançsızlar da Allah’ı inkar etmek için onun gözükmediğini söylerler,” dedi atı çizen kör nakkaş.
“Oysa o görene gözükür,” dedi öteki usta. “Kuran-ı Kerim bu yüzden görenle görmeyenin hiç bir olmayacağını söyler.”
bu da son olsun ;)
10 Aralık 2019 Salı
8 Aralık 2019 Pazar
6 Aralık 2019 Cuma
William Shakespeare - IV. Henry
Herkese Selam. Nasılsınız bakalım? Aman keyfinizi bozmayın bu soğuk günlerde :) kimsenin bozmasına da izin vermeyin. Mesela bir Shakespeare romanı açın, okuyun. Hatta Fatoş dediydi deyip IV. Henry’i okuyun...
İngiltere tarihini bilmememe rağmen oldukça zevkli idi kitabı okuma serüvenim. Giriş bölümünde kısa bir özet geçilmiş zaten. Kral IV. Henry zamanı anlatılıyor ayrıca savaş romanı bu. İsyanlar, taht savaşları, asiler, serkeşler filan. Güldürü öğeleri de mevcut; Falstaff var mesela. Kral’ın oğlu Hal’in serseri takımından arkadaşı. Enteresan meyhane sahneleri okudum, farklı geldi bu sebepten Shakespeare’in öteki romanlarına göre.
Ufak alıntılar:
....
(Eastcheap. Yabandomuzu Kellesi Meyhanesi.)
(Falstaff ve Bardolph girer.)
FALSTAFF
Bardolph, şu son işten bu yana kötü inceldim değil mi? Hafifledim, sıskalaştım. Kocakarı geceliği gibi derim her yanımdan sarktı yahu! Pörsük elma gibi buruştum. Vazgeçiyorum artık, hem de şimdi, her şeyimi kaybetmeden! Yakında içim geçecek. pişman olmaya bile gücüm kalmayacak. Kilise havasını bile unutmadıysam, kaysı kurusundan, sütçü beygirinden beter olayım. Ah, kilise havası! Yoldaşlarım, evet aşağılık yoldaşlarım yaktı beni!
BARDOLPH
Sir John, bak bu vıdı vıdıyla çok yaşamazsın.
5 Aralık 2019 Perşembe
Günün Şarkısı
Anladım acım ilacım olmuş. Eyvah!
Kötü talihim eyvah!
Arada bir şefkatine muhtacım
Şimdi belki mutlusundur diye
Ödüm kopuyor eyvah!
Bana acı acı hatıran lazım
3 Aralık 2019 Salı
Fatoş’a Şarkı/Kitap - December
Deli gibi dinliyorum arkadaşlar şarkımı :d Kitap da çoookk iyi <3 Paylaşmak istedim sizlerlen
2 Aralık 2019 Pazartesi
Kış Uykusu - 2014
hani sevdiğiniz filmleri hemen izlemek istemeyip bekletirsiniz ya, işte o filmlerdendi benim için ‘Kış Uykusu’. evvela Nuri Bilge’yi ayrı tutarım, ayrıcalıklılarımdan. Haluk Bilginer de keza öyle... Emmy haberlerini okudukça özledim galiba. daha fazla bekletmenin bir anlamı yok fatoş, izle dedim ve izledim.
filmin süresi gözünüzü korkutmasın, ne bileyim Ceylan beş saat çekse keşke şu filmleri valla ben izlerim. mekan Kapadokya. kışın en güzel aynı zamanda da en soğuk yaşandığı yerlerden...
Aydın, Othello adında dededen kalma oteli işletiyor. aynı zamanda yerel bir gazetede haftalık köşe yazarlığı da yapıyor, bir tiyatro mazisi de var. Necla, kardeşi. eşinden ayrı, birlikte yaşıyorlar abisiyle. bir de Nihal... genç ve güzel, Aydın’ın eşi.
Spoi
bu film birçok alt metin barındıyor esasında. elbettir ki yakalayamadıklarım da olsa , ben ile kesişen metinleri aktarmak istiyorum. filmin başlarında otel müşterisi, motoruyla şehir şehir gezen Timur bir at istiyor Aydın’dan. şöyle bir çevreyi turlamak için. Aydın otelde at bulunmadığını söyleyince konu kapanıyor -neredeyse. neredeyse evet, Aydın’a dert oluyor bu durum ve bir ‘yılkı atı’ satın alıyor. Timur ayrılınca otelden salıveriyor atı. Bilge’yi tek geçerim bu nece ince düşüncedir, hayaline, kurguna sağlık...
en önemli alt metin; ‘-meta-‘ yani ‘-mangır-‘ yani... kiracısının oğlunun; evlerine gelen hacizden mütevellit hırpalanan babasının öcünü almak için Aydın’ın kamyonet camına attığı o taş... bizi serseme çeviren o camın kırılma anı... taşın bıraktığı iz, o ses... -meta-, -para-... iki farklı dünya anlatılıyor filmde. köy imamı Hamdi, kardeşi aylak İsmail... Nihal’in -meta-sını -para-sını reddeden İsmail... (parantez açayım Nejat İşler harika bir oyuncu. çok da yakışmış İsmail’e)
film ile bu kadar uyumlu bir ad nadirdir herhalde. benim için en azından. uykudalar çünkü. hepsi, herkes derin bir uykuda. yaşamlarımız da böyle değil mi tam olarak. unutmak için mi yaşıyoruz. yaşamak için mi unutuyoruz. bu film biraz da uyukladıklarmızı yüzümüze vuracak. izleyin, izletin.