31 Ekim 2019 Perşembe

Adiós Octubre

Bowie with 

Huysmans 
                                                                               &And  me **

25 Ekim 2019 Cuma

Kobo Abe - Kumların Kadını


Selam dostlar.. Okudum bitti ama tır geçti sanki üstümden neden diyecek olursanız kendinizi baş karakterimizin yerine koyalım bakalım;

Şimdi düşünün, koleksiyoncusunuz; kelebek, böcek vs. bilhassa kumda yaşayan canlılara merak duyuyorsunuz, inceliyorsunuz ve bir köye geliyorsunuz araştırmalarınız, tutkunuz sonucunda. Evet bu köy bildiğimiz köylerden biraz farklı; kumla kaplı her taraf... Kumdan tepeler ve hatta kumdan evler bile var yani tam da istediğiniz gibi her şey. 

Akşama kadar merakla geziyorsunuz köyü zira vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz... O da ne? Bakın kaçırdınız köy dolmuşunu neyse telaşa mahal yok... Köy evlerinden biri misafir eder sizi ne de olsa di mi ama? 

Köy halkı iyice bir sorguluyor sizi, garip buluyorsunuz bu durumu; içinizden 'alt tarafı bir gecelik yolcu kalacağım bir hanede' deseniz de gece vakti geri dönmeyi göze alamıyorsunuz yürüyerek hem yorgunluktan hem de 'kim bilir'...

Velhasıl içine halatla inilen, her yerde sepet sepet kum olan evde bir kadın misafir ediyor sizi. O gece  derin bir uyku çekiyorsunuz her ne kadar dışarıdan gelen seslere bir anlam veremeseniz de. Sabah kadına seslerin sebebini sorduğunuzda bunun bir ritüele dönüştüğünü anlıyorsunuz, o evlerde yaşamak için tüm köy halkı her gece rüzgar yüzünden biriken kumları taşımak zorunda... Üzülüyorsunuz dünyadan soyutlanmış, kumların insafına kalmış yaşamlara kısa bir süre ve gitme zamanınızın geldiğini merdivenin veya yukarıdaki adamların nerede olduğunu soruyorsunuz ev sahibenize lakin kadından çıt çıkmıyor. Korku ile titrerken siz bir 'tuzağa' çekildiğinizi anlıyorsunuz...

Japonlar bu işi biliyor arkadaşlar, bin bir duygu dehlizinde boğuldum adeta... Güzeldi, okuyunuz ayrıca lütfen duygularınızı paylaşınız benimle; bu kısacık giriş kısmından nasıl bir izlenim edindiniz kitap hakkında? Sevgiyle kalın.




22 Ekim 2019 Salı

Koltuktaki Ölü - Agatha Chrıstıe


Herkese selam. Bu kitabı çok hızlı okudum, oldukça akıcı ve ilgi çekici olduğundan.. Chrıstıe, biliyorsunuz bir iddia ile başlıyor cinayet kitaplarına... Peki gerçekten tutturabildi mi iddiasını, sivrilebildi mi diğer polisiye yazarlardan? Bunun cevabını ben değil tarih veriyor elbette, ben ise çok severek, çerez tadında okuyorum. Her ay mutlaka bir ya da iki kitabını okurum ki zaten Agatha ablamız beni hiç üzmüyor bu konuda... İstemidiğiniz kadar kitabı var, dizisi de var biliyorsunuz... 

Ben katili tahmin edemedim, Poırot bile devreye çok sonradan giriyor...  Mrs.Welman’ın durumu ağır, miras vakası var anlayacağınız. Torunu Elinor, kızı gibi sevdiği Mary, Elinor’un sevgilisi Roddy, Dr. Lord, Hemşire O’Brien ve Hopkins ve diğerleri .... Mrs. Welman yatağında ölü bulununca tüm şüpheli gözler  Elinor’a çevriliyor, kitabı okumanızı tavsiye ederim..

Kitaptan;
-İnsan kendisine ne  gibi yalanlar  söylendiğini öğrenmek zorundadır.

21 Ekim 2019 Pazartesi

Küçük Deniz Kızı Ponyo


Yönetmene aşığım :>> Vallaha da billaha da, Miyazaki; biliyorum okuyorsun burayı... Nasıl bir dehasın, nedir bu hayal gücünün sırrı? 

Konusuna gelirsek japon balığı olan.. diyeceğim ama vazgeçtim, Sosuke kızar bana... Onun adı Ponyo :D Evet Ponyo’nun hikayesi.. İnsan olmak istiyor, bu sebepten kırmızı bir elbise giyerek dolanıyor okyanusta ve yolları minik Sosuke ile kesişiyor. Hafif yaralanan Sosuke’nin kanından tadınca babası Fujimoto’nun deyişi ile -korkunç- insana dönüşüp kolları bacakları çıkıyor birden :)


Babası karşı bu dönüşüme çünkü onun hazır olduğunu düşünmüyor henüz. İnsan olabilmesi için onu çok seven biri (nitekim bu görevi Sosuke üstlenecektir finalde) gerekiyor ayrıca deniz kızı iken yaptığı büyülerden de vazgeçmesi lazım Ponyo’nun (nitekim öyle de oluyor:) Hele güzeller güzeli bir annesi var ki Ponyomuzun, siz sormadan ben göstereyim efendim.


İşin bir de Sosuke boyutu var, onu da ben anlatmayayım siz izleyin canım! Miyazaki dünyası ile bir an önce tanışın (;




20 Ekim 2019 Pazar

Marakeş’te Sesler


Ekmek Seçimi

“Bazen  aralarında genç bir kadın ilişiyordu gözüme; satışa sunduğu ekmekler kadına göre fazlasıyla yuvarlak bir izlenim uyandırıyordu, sanki asla onun kendi yaptığı ekmekler değildi bunlar, bakışları da bir başka türlüydü. Genç olsun, yaşlı olsun, kadınlardan hiçbirinin elinin uzun süre boş durduğu yoktu. Zaman zaman içlerinden biri sepet üzerinden bir somunu sağ eliyle alıyor, hafifçe havaya atıp tutuyor, teraziye vurur gibi biraz elinde indirip kaldırıyor, işitilebilir bir sesle birkaç kez sevecen pat pat vuruyor üzerine, bu okşamaların ardından onu yine öteki ekmeklerin yanına bırakıyordu. Bu yoldan somunun kendisi, tazeliği, ağırlığı, rayihası kendi kendini satışa sunuyordu. Bu ekmeklerde üryan ve baştan çıkarıcı bir şeyler saklıydı. Gözlerinden başka bir yeri seçilmeyen kadınların boş durmayan elleri, o özelliği kendilerinden ekmeklere aktarıyordu. “Al senin olsun! Benim elimdeydi, al senin elinde dursun!” 

Bu kitabı Kâmuran Şipal için aldım.. İlk defa yazara değil de ( elbette Canetti de seçimimde etkili oldu :) çevirmene bakıp okuma seçimimi yaptım, bir de Rilke aldım Şipal çevirisi*. Türkçesine diyecek lafım yok, ayrıca Canetti kalemini çok sevdiğimi de söyleyeyim, yazarın diğer kitaplarını da okuma kararı almış bulunmaktayım.

Marakeş’te Sesler; anladığınız üzere yazarın Marakeş izlenimlerini aktarıyor ama gezi kitabı gibi değil; Müslüman ve Arap (ki yine parantez açayım, yahudiler de var bolca) bir coğrafyayı batılı birinden dinler gibi, iki ayrı dünyayı karşılaştırarak, bazen de iğneleyerek, en önemlisi büyük bir merak duygusu eşliğinde aktarıyor bizlere, tavsiye ederim ve umarım yolum düşer bir gün oralara...

*bkz; bir kaç post öncesi


18 Ekim 2019 Cuma

Savunma Saldırıyor - Jacques Verges




Selam, bu ara çok okuyorum, sürekli okuyorum bu sebepten ardarda kitap postları olacak blogda. Savunma Saldırıyor’u Eskişehir’de almıştım, hatta tarih bile atmışım 9 Ağustos. Bu kadar geç bitirmemin sebebi belki de her cümlesini beşer kez okumuş olmam; enlerim arasında yer alan kitabı okumanızı öneririm. 

Kitabın bölümleri; Uyum Davaları, Kopuş Davaları, Siyasi Dava Tekniği ve Tarihin Ahlakı olmak üzere üç bölüm artı sonuçtan oluşuyor. Kimler yok ki? Suç ve Ceza’dan Sonya, Sokrates, Castro, Stalin... Bölüm alt başlıklarında; tarihin belirli dönemlerinde önemli şahısların, bazen devletlerin, savaş suçlularının dahi yargılandığı davalar irdelenmiş... Aşağıda birkaç alıntı var;


“Cezayir ulusal hareketlerinin, sömürge çerçevesinde ‘demokratik özgürlükler’ talebi neticesinde gelişen Fransız tezleri;

Ya Cezayirli tutuklular adi suç işlemiş kimselerdi; bu durumda onlara adi suçlulara tanınan tüm garantilerin temin edilmesi gerekiyordu; ama bu imkansızdı ve ancak baskı tümüyle felce uğratılırsa mümkün olabilirdi (paraşütçü subaylarla kimi sivil görevliler arasındaki muazzam gerilimlerin kaynağı bu oldu.);

Ya da Fransız hükümeti Cezayirlilere olanğanüstü hal yasası uygulayacaktı, ama böylece yurttaşlara karşı girişilmiş basit bir polis operasyonu tezini yalanlamış oluyordu; avukatların biçare yargıçlara bu konuyla ilgili “ender küstahlıkta”  sorular sorması kolaylaşıyordu.”


“Konusu toplumsal güçlerden önce insanlar olan hukuk sanatı, edebiyat ve kültür kahramanlarını da yaratır; Katalina ve  Julien Sorel kültür dünyamıza mal olmuşlardır. Tıpkı Faust ya da la Jaconde gibi. Onlar da öz modelleriyle aynı belirsiz ve karmaşık ilişkileri sürdürürler.”


“Sicilya’da “toprak dahi çiftçisini özlüyor, sahibinin ardından ağlıyor gibiydi.” İdare amiri, sonra kent yargıcı, ardından Eyalet yöneticisi olan Verres ise, iktidarı kötüye kullanmak, haraç kesmek, Roma halkına karşı suç işlemekten sorumlu senatörler sınıfının çürümüşlüğü  ve tafrasının simgesine dönüşmüştür. Nöbet değişimi zamanı gelmiştir: “Parlak soylularımız Roma halkının ezelden beri hep çalışkan yeni insanları seve seve onurlandırdığına şaşmasınlar. Kişisel yetenek sayesinde halkların efendisi olmuş bir Devlet’te önceliğin kişisel yeteneğe tanınmasından şikayetçi olunmamalı.”




17 Ekim 2019 Perşembe

Yağmurlu Bir Akşamdan Geriye Kalan Tümceler


“ Nesnelerin derinliğine sığının, çünkü bu derinliklere asla inemez ironi.  Ve böylece bir yandan büyük olan’ın kıyılarına gelip dayanırken, öbür yandan nesneleri yaklaşım biçiminizin varlığınızın bir zorunluğundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırınız. Çünkü söz konusu yaklaşım biçimi ciddi nesnelerin etkisi altında sizden kopup ayrılacak ya da, sizde gerçekten doğuştan varsa böyle bir şey, güçlenip ciddi bir araca dönüşecek ve sanatsal çalışmalarınızı sürdürürken başvurmadan edemeyeceğiniz araçlar topluluğu içinde yerini alacaktır.”

...

Bu paragraf bir nevi dünyaya geliş amacımızın özeti olabilir mi? Bir derinliğe sığınmak... Belki bir melodiye belki Van Gogh resimlerinden bir desene ama bir ‘öz’e mutlaka...

12 Ekim 2019 Cumartesi

Geceye şarkı,
Hepsi bu.

Veronika Ölmek İstiyor - Paulo Coelho


İşte, ben size yılanları... ayak altına almak için hakimiyet verdim ve hiçbir şey size zarar vermeyecektir.
Yeni Ahit, Luka
Bap 10:19

Kitabımız böyle başlıyor; öncelikle Coelho kalemini seviyorum her ne kadar kimileri abartılı bir coşkunluk bulsa da. Simyacıyı da okumuştum çok severek, sanırım o çobanın öyküsü bir tık daha önde Veronika'ya göre ama bu durum değersizleştirmiyor elbette kitamızı, bir tık yalnıca ;)

Doktor İgor güçlü bir karakter; her ne kadar Veronika gibi görünse de başrol, O'nun hakkı bence, nitekim dumura uğradım kitabın sonunda sayesinde... Vilette akıl hastanesinin baş doktoru İgor, Veronika hayatını anlamsız bulduğundan intihara karar verir; bu alt metnin arkasında ise korkunç bir trajedi var, mesela anne-babası ayrı vs. Ama çeşitli sebeplerden ötürü gerçekleşmez ve 'deliler' hastanesine düşer yolu işte artık sorgulama dönemi başlar Veronika için...

Gelişme ve sonuç bölümünde ise bu sorgulamalarının sonucunda açalım biraz burayı
(piyano çalar, orada yeni arkadaşlar edinir, içinde kalan hayatta yapmak isteyip de belki cesaret edemediği onca güzellikleri düşünür vs.) vazgeçer kararından ve daha sıkı sarılır her şeye, tabii üstünkörü bir yorumlama benimki siz mutlaka tanışın Veronika ile.

8 Ekim 2019 Salı

Araf - 2012


YÖNETMEN : YEŞİM USTAOĞLU


Film Zehra'nın çalıştığı lokantada başlıyor tabii ondan önce de birkaç kritik sahne var ama kahramanlar mühim olan... Derya iş arkadaşı, kirli kap-kaçakları yıkıyor mutfakta ah-vahlar içinde,  kendinden ve bittabi hayattan serzeniş nidaları kalıyor aklınızda bir de kir, leke gibi kavramlar işliyor biliçaltımıza. Zehra tekdüze hayatına sıkışıp kalmış, işten eve evden işe, bir çıkış yolu arıyor arada kaçamaklar yapıyor. Ailesinden gizli bir şekilde gittiği düğünde Mahur ile karşılaşıyor. Bir kamyonu var Mahur'un arada lokantaya da uğruyor ve ben Zehra'nın yalancısıyım aşık oluyor bu gizemli adama belki de bir hayal ya da rüyaya dalıp unutmak istiyor her şeyi...

 

Bir de Olgun var; hayatındaki en güzel şeyi Zehra olarak gören. Pek de gizemli değil Olgun henüz ham çünkü pişmemiş. Zehra için önemli biri olmasa da filmin sonunda gerçeklik, hayatın dağ gibi taş gibi sert uçurumları ağır basacak ve belki de bir mucizeye dönüşecek... Film hassas oldukça da yoğun hisleri, duyguları ve durumları barındırdığından ve kelimelerin bunların yanında uçuşacağını düşündüğümden izlemenizi salık veririm ayrıca duygularınızı paylaşın benimle, iyi seyirler...

6 Ekim 2019 Pazar

Van / Day-2

İki günlük gezimin sonuna geldim. Ayrılırken yazıyorum sizlere, biraz hüzünlüyüm çünkü çok sevdim Van’ı... Aslında buraya daha geniş vakit ayırmak lazım zira çoğu yeri gezemedim. Bu sabah kuzenimle önce Van Müzesine sonra Van Kalesine gittik. Müze bir aylıktı henüz (: Yeniydi ve çok başarılı buldum düzenlemesini... Girişte harita simülasyonu ile karşılaşıyorsunuz tabanda, bastığınız kırmızı noktalarda oradaki tarihi yerler açılıyor tek tek. İlk defa oyuncak araba gördüm müzede hatta ayrıyeten tekerleri bile vardı. Daha sonra Kale alanına girdiğinizde eski bir Van evini inşa etmişler... Ben başarılı buldum inşayı ama ziyaretçilerden olmamış diyenler de vardı. Bir de buradaki dükkanlarda enfes halılar satılıyor. Fiyatını sordum 1200 TL idi bir halı, ortalama bu aralıktadır sanırsam. Sonra kaleye çıktık zorlanmadan yolu güzeldi, taş döşeliydi ve hava yükseklerde bir başka güzel, ferah efendim. Artık fotoğraflar konuşsun, sağlıcakla.


Bunlar düdükmüş efenim, kuş figürlüsünden.


Çarık biçimli riton. Riton ise tanrılara sıvı sunmak amacıyla yapılan özel kaplarmış, ilk defa gördüm.





   

 


5 Ekim 2019 Cumartesi

Van Gezimden Kareler

Merhaba ani bir kararla Van’a geldim Cuma günü okul çıkışı (: İlk gözüme çarpan Van Gölü idi elbette, buyurun;


Hava çok güzeldi ne fazla sıcak ne fazla soğuk, biraz gökyüzüne bakalım...


Edremit’te oyalandık biraz, sonra Akdamar kilisesine geçtik, aşağıdaki adada bulunuyor kilise;




Yarın da Van kalesinden fotolar atacağım sizlere umarım, bu arada instagramda daha  aktifim (:  Sayfamın sağ köşesinde linkim, hoşçakalın.

3 Ekim 2019 Perşembe

Bella’nın Ölümü





‘Bir kirletme gereksinimidir...’ demişti Lorraine.
O halde her şey yolundaydı. Çünkü Anna, kendini kirletmek için çılgınca bir istek gösteriyor gibiydi.
‘... günahlarından arınır gibi olurlar...’

Merhaba :) Sımenon ile tanıştık güzel bir polisiye ile ama nasıl desem tadımlık da aynı zamanda. Hani nasıl desem polisiye de değil hafif psikolojik biraz dram biraz da gizem :)

Evine misafir olarak gelen Bella’nın ölümünden sonra tüm şüpheli gözler Spencer’a çevrilir... Bu noktadan sonra Spencer üzerinden yaşamı sorgulatıyor bize yazar ve o gerilimi hissettiriyor bilhassa finalde. Tavsiye ederim efendim. Unutmadan Bilge Karasu; Türkçeyi o kadar ustaca, şahane kullanıyor ki ayrı bir tat hissediyorsunuz okurken, çeviriyi şölene dönüştüren adam...

1 Ekim 2019 Salı

Ankaralı Sevgilim


Nazan Öncel sevgimi duymayan kaldı mı? Bu şarkısı da çok özel... Zor günümde neredeydin der Nazan, sahi neredeydin?




Yoluma çıkma artık 
Yolumu değiştirdim
Zor günümde nerdeydin
hmm - mm

Yoluna çıkmam artık 
Yolumu değiştirdim
Ankaralı sevgilim

Herkese selam söyle 
Onları çok özledim

...