31 Mart 2020 Salı

Gönül Sayfam




‘Belki sen gelirsin diye
Işıkları söndürmedim 

Yeni doğan sabaha 
Hezimetim oluyor’




26 Mart 2020 Perşembe

dıdıdıdı

  
bu defa şarkıyı öne alayım didimdi.  size sis’i anlatacağdım diil mi? canım hiç istemiyor yine de Unamuno tarzını sevdim, okurum diğer kitaplarını da. sis için de birkaç kelam edelim; satranç oyunu tahtasından gibin karakterler; öyle atak öyle kurnaz oynarlar ki tüm olacaklar bir sisin içinden bakar gibi oluyor dedim ve kahvem soğumuş... tazeleyim hemen... unutmadan Halit Refiğ filmleri izliyorum da Nilüfer Aydan’ın gençliğini görmek isterseniz siz de izleyin ‘Seviştiğimiz Günler’i... 

bi de Körlük- Saramago’ya başladım bu sabah, Borges ile de hiç çekilmiyor haa.
yakın zamanda bi de film şesi paylaşayım, bi de bi de yutup dan Haldun Dormen tiyatrolarını...

21 Mart 2020 Cumartesi

neler yapıyorum...



herkese selağmm ;) bugün dünya şiir günü imiş ama benim tüm şiir kitaplarım diğer evimde kaldı... ilçede değilim çünkü ailemleyim şu an. ve boyalarım, ve daha çokça şeyim orada kaldı oysa şu an o kadar özdemir asaf okumak istiyor ki cağnımm... elimde birkaç kitabım var sis de onlardan biri henüz başlamama rağmen bayıldım, yakında bir post geliyorr kitap hakkında... rilke'den paylaşayım bari şiğirrr:

...
Sen her şey misin, -bense bir,
kendini veren ve karşı gelen?
Ben neyim genel olandan başka,
her şey değilsem eğer, ağlayınca,
sen o biri misin bunu duyan?


*dua saatleri kitabı
...

ÇİÇEKLER, aşinasınız sizi düzenleyen ellere
(genç kız ellerine geçmişte ve şimdide),
bahçe masasının üstünde bir kenardan ötekine
uzanmış, yorgun ve hafif kırgın,

suyu beklerken, bir kez daha kurtarsın
diye başlamış olan ölümden -, ve şimdi
tekrardan uzanan, her iki kutup arasında akan
hassas narin parmaklar, iyilik verir

olabildiğinden fazla, hayal ettiğinizden, siz hafif şeyler
kendinizi bulunca yeniden bir kupa içinde,
serinlerken yavaşça ve genç kızların sıcaklığını, itiraflar gibi

bırakıp kendinizden, hüzünlü yorucu günahlar gibi,
ki koparılmış olmakla ilgili, onlar ilişki içindedirler
sizinle yeniden, çiçek açarak birleşirler.

*orpheus'a soneler
...






16 Mart 2020 Pazartesi

Dante, Vıncı, vs vs

ya da şöyle yapalım neden ilahi komedya okuyup şu şarkıyı dinlemiyorsunuz?



sizle biraz da da vıncı yapalım; en alta sıkça dinlediğim şarkı listesini ekledim:



“ Leonardo büyük pano için, arkadaki dağlık manzaraya doğru akan derenin olduğu gölgeli bir mağarayı betimlemeyi seçmiştir. Resmin ortasında bulunan Meryem’in sağ dizinde Vaftizci Yahya’nın çocuk hali ve sol dizinde Yahya’yı kutsayan çocuk İsa bulunmaktadır. İsa’nın yanında melek Cebrail yer almakta ve sol eliyle çocuğu desteklemektedir. Sağ işaret parmağı Yahya’yı göstermektedir. Meryem’in sol eli çocuk İsa’nın başı üzerindedir. Tüm bu figürler gölgeli, kayalıklı  bir mağarada betimlenmiştir. Melek Cebrail’in yüzü resme bakana dönüktür ve bakanı sahneye davet etmektedir. Resim, bulunduğu mekanın içinde, altarda düşünülmelidir. Karanlık mağara, aşağıdan titreşen mumlarla beraber çok etkileyici bir atmosfer yaratır ve izleyici, içten ve özel bir buluşmaya davet edilir. Leonardo bu resimde konu ve izleyici arasında birebir ilişki kurmayı başarmıştır. ”

Kayalıklar Meryemi üzerine paylaştığım alıntı şu kitaptan:








15 Mart 2020 Pazar

gözyaşıma dalıp dalıp



seni
hatırlarım 

bi de beni beckett okumanın heyecanı sardı ki sormayın!




14 Mart 2020 Cumartesi

Klasik


Hello, minnak bi şarkı arası verelim mi? Bu arada ben de korkuyorum pandemi malum tedbirli olalım   and güzellikle, sağlıkla... 


5 Mart 2020 Perşembe

1 Mart 2020 Pazar

Karamazov Kardeşler - Fyodor Dostoyevsky



öncelikle kitabın önsözünde yazar; aleksey fyodoroviç’i başkahraman olarak seçtiğini ve hatta en başta onun hayat hikayesini anlatmak için romana başladığını ancak okurun aleksey fyodoroviç’teki özelliği fark edemeyeceğini aktarıyor bizlere… ben ise alyoşa’yı anlayıp anlayamadığıma yazının sonunda sizlerle beraber karar vereceğim…

fyodor pavloviç baba rolünde, dmitriy, ivan ve aleksey karamazovlar da oğul…  bir de gayrimeşru oğul ve açıkça söyleyebilirim ki kitabın kilit kahramanı da olan smerdyakov… gruşenka hem baba hem de oğul tarafından sevilen, soylu olmayan, her zaman güçlü ve zengin bir erkeğin gölgesi altında yaşamış olan çocuk ruhlu genç kız… katerina ivanovna feci gururlu ve soylu, mitya’nın bir zamanlar nişanlısı olan genç kadın… ve diğerleri…

dostoyevski daha kitabın başında babanın öldüğünü haber verir bize ve olayın karanlıkta kalan nedenlerine geçer. hemen akabinde de adamın ahlaksız bir dalaverici olduğunu söyler… çocuklarıyla ilgilenmez ancak bunu bile isteye değil gerçekten unutkanlık ettiği için yapar… ve bu durumu rus milleti ile özdeşleştirir yazar…

imdi biraz karakter tahlili yaparsak… dostoyevski üçüncü oğul alyoşa için ’hiç de öyle bağnaz değildi, hatta bence mistik bir yanı da yoktu. onun hakkındaki düşüncelerimi peşinen şöyle açıklayabilirim: o, her şeyden önce, daha çok küçük yaştan, insanlığa aşık bir gençti.’ diyor ama alyoşa manastıra kapanıyor ve yine ama buna oldukça şaşırtıcı bulduğu ünlü stratetz (keşiş) zosima ile tanışınca karar veriyor. onu insanüstü bir varlık olarak gördüğünden dolayı…

mitya ise aslında duygusal biri, çaktırmayangillerden sadece… schiller’den şiirler okuyor onunla alay etmeyen tek insan olan kardeşi alyoşa’ya mesela… ve hatta hıçkırarak ‘sanma ki ben sadece subay üniforması giyen, konyak içen ve ahlaksızlık eden kaba herifin biriyim…’ ile başlayan cümleler kuruyor...

kurtulsun ruhu
alçaklıktan diye,
ebedi bir anlaşma yaptı insan,
yaşlı dünya ile 




gelelim ivan’a… tanrıyı kesin bir dille reddediyor, ölümsüzlüğü de… ancak cinayet sonrasında kendini suçluyor ve garip bir şekilde hayalinde şeytanla buluşmalar gerçekleşiyor…  bir çeşit zihin bozukluğu, sanrılar, sayıklamalar…

diğer karakterlerle, mahkeme ile, savcı ve tanıkların, sanık avukatının ve jürinin konuşmaları ile ilgili hak verirsiniz ki herhangi bir şey söylemeyeceğim. yazar aslında ahlaki temellerin sarsılması sonucu yaşanılan felaketler zincirini eleştirel bir yaklaşımla dramatize ederek oldukça hacimli ve elbette anlamca da çetrefilli bu romanı bizlere sunarak hepimizce bir saygı duruşunu hak etmiştir diye düşünüyorum…