Herkese selam. Çok güzel bir kitap okudum, hayran kaldım, gizliden kıskandım yazarı filan, ahahaha...
Uğrayamasam da sizlere -çünkü iş yüküm arttı bir miktar... Bir şekilde bulup okuyorum ne de olsa, fazla uzatmadan alıntılara geçiyorum...
Herkese selam. Çok güzel bir kitap okudum, hayran kaldım, gizliden kıskandım yazarı filan, ahahaha...
Uğrayamasam da sizlere -çünkü iş yüküm arttı bir miktar... Bir şekilde bulup okuyorum ne de olsa, fazla uzatmadan alıntılara geçiyorum...
Güzelliğe dair bir ağıt…
Lord Henry Wotton, Basil Hallward ve Dorian Gray…Kitaba dair iki lakırdı edemeden geçemedim. Bu arada ben 29 oldum, beş ağustosta lakin bu defa yazı giremedim. Neden böyleyim ?
“Evet bay Gray, tanrılar size iyi davranmış. Ama tanrılar verdiklerini hızla geri de alırlar. Gerçek anlamda kusursuzca ve doyasıya yaşamak için sadece birkaç seneniz var.”
“Güzelliğini yitirmeyen her şeyi kıskanıyorum. Yaptığın portremi kıskanıyorum. Neden benim yitirmem gereken şeyi o muhafaza edebiliyor? Aradan geçen her saniye benden bir şey alıp ona veriyor. Ah, keşke aksi olsaydı! Keşke portre değil de ben her zaman olduğum gibi kalabilsem! Bu portreyi neden yaptın? Günün birinde benimle alay edecek o.... Benimle çok kötü alay edecek”
“İyi kararlar bilimsel yasalara müdahale etmeye dair boş girişimlerdir. Bunlar saf sığlıktan kaynaklanır. Sonuçları da kesinlikle sıfırdır. Zaman zaman bize zayıf kişilere çekici gözüken şu yoğun, saf duygulardan bazılarını hissettirirler. Bunlar için söylenebilecek tek şey budur. Erkeklerin hesapları olmadığında bir bankadan bozdurdukları çekler gibidirler.”
“Evet, Lord Henry'nin iddia ettiği gibi hayatı yeniden yaratacak ve bunu günümüzde o tuhaf dirilişini yaşayan yersiz tutuculuktan kurtaracak bir Hedonizm peyda olacaktı. Bu akım akla hizmet edecekti etmesine ama tutkuyla yaşanan herhangi bir deneyim biçiminin feda edilmesini öngören hiçbir teoriyi ya da sistemi kabul etmeyecekti. Amacı gerçekten de ister acı ister tatlı olsun, deneyimin meyveleri değil, onun ta kendisi olacaktı. Duyuları öldüren çilecilik ve bunları körelten sert ahlaksızlık gibi amacı bir şey bilmemekti. Insanlara sadece kendilerini hayatın kısacık anlarına odaklanmalarını öğretecekti, çünkü hayatın kendisi de zaten kısacık bir andı”
"O peygambere sanatın bir ruhu olduğunu ama insanın ruhu olmadığını söylemeyi düşündüm. Ama beni anlamazdı herhâlde."
merhaba güzel kuşlar? neden olmasın ayol, her birimiz güzelcene kuş değil miyiz oysa, yoksa ?
ay ahah, ne diyo bu kız yine demeyin, susuyorum. bi istanbul arası verdim geçen. hadi neler yapmışım bakalım, ay bu arada ben size bi şarkı hazırlayım öyle devam edin okumaya can kuşlar!
Neyse efenim. Geçen Cumartesi İstanbul’a gittim. Mazeretim vardı fakat iki müze gezdik bu vesile ile. Laf salatası yapmayım. Ara Güler Müzesi’ni gezdim. Giriş ücretsiz. Mekan Bomonti’de meraklısı için…
YÖNETMEN: GEORGES FRANJU
Öncelikle ben filmi sevgili Levent Cantek’in blogunda gördüm, kendisine buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Film, oldukça varlıklı bir bankacı olduğunu anlaşılan Favraux'un, yıllar evvel işinden ettiği Judex tarafından aldığı tehdit mektubu ile başlıyor:
'Bay Favraux, servetinizin yarısını kurbanlarınıza vererek günahlarınızın bedelini ödemenizi emrediyorum. Buna razı olmak için yarın akşam saat altıya kadar vaktiniz var.'
Bu arada 'Judex', latincede yargıç anlamına geliyor... Hemen ardından biri daha evine kadar gelip hesap soruyor bankacıya; Pierre Kerjean... Yaşlı Pierre, bankacı için zamanında -yine onun tarafından verilen birtakım vaatler (ailesinin destekleneceği gibi) karşılığında- hapse giren ve şimdilerde uzun süredir kayıp olan oğlunu arayan eski bir komplocu.
Ve Judex şahin maskesi ile (rolde Amerikalı bir sihirbaz olan Channing Pollock) bankacının dul kızı Jacqueline'in nişan törenine katılır; işte o sahne:
Ne ise, devam... Akbaba maskesi ile arz-ı endam Favraux herkesin gözü önünde tam da saat altıda yığılır yere, öldü zannedilerek gömülür de fakat Judex’in tören gecesi içkisine attığı ilaç ile katatonik bir durumdadır aslında. Nitekim Judex ve tepeden tırnağa siyahlı adamları cenazenin ardından mezarını kazar ve bir yel değirmenindeki sığınağa götürürler... Artık Judex’in hücre hapsindedir...
Filmde hem iyilerin(Jacqueline-Judex) hem kötülerin(Diana/‘görünürde dadı ama kötücül çete lideri’-Morales/‘Pierre’in kayıp oğlu’) aşk hikayelerine tanık olacaksınız. Efem, bildiğimiz üzre aşk adam seçmiyor...:)
bayram'da kısa da olsa mahşeri istanbul kalabalığına karıştım.. lale mevsiminde gitmeyi çok istiyordum, emirgan korusunda idim bayramı...