28 Kasım 2020 Cumartesi

Birtakım muciplikler...

 Hiç lafı uzatmayacağım.. Yok efem sürücü sınavı varmış da yok Bergman’a takılı kalmış bu aralar; ilk filmi kriz’i izleyip pek beğenmişmiş de devamı gelicekmişmiş, Aralık ayını Bergman ayı ilan etmiş de hiç şarkısız olur muymuş hem? :)

13 Kasım 2020 Cuma

Durum değerlendirmesi mi, yok canım, daha neler!

 Okuyorum sevgili blogdaşlarım adeta kaybettiğim bir uzvumu bulmuşçasına hem de... Neden mi bahsediyorum? Martin Eden’den... Kitap üzerine detaylı bir inceleme gelecek amma önce, az evvel okuyup ‘paylaşmalıyım!’ dediğim bir şiirle açılışı yapalım... Herkes iyidir umarım, hım? 

Boyun Eğmez(Invictus)

Zifir gibi gece sardı dört yanımı

Cehennemi karanlık çöktü omzuma

Teşekkürler olsun, hanginiz, ey tanrı,

Boyun eğmez ruhunu verdiyse bana.

İstediğince zorlu olsun koşullar,

Ne ağlar sızlar, ne de kaçarım;

En ağır silleleri vursa da kader,

Ezilir belki ama eğilmez başım.

Gazap ve acı dolu dünyadan sonra,

Gidecek tek yer Gölgelerin Dehşeti.

Yıllar geçtikçe yaklaşsam da yanına,

Korkarım sanma Ölümün Efendisi.

Varsın çok dar olsun kapısı cennetin,

Varsın cezalarla dolsun kara kaplı,

Benim efendisi kendi kaderimin,

Kendi ruhumun benim tek komutanı.


Efendim bu şiir, kitapta Eden'in okuduğu "Hastane Şiirleri" olarak da geçen İngiliz şair, editör, eleştirmen William Ernest Henley'e ait imiş... Gençliğinde eklem iltihabından ötürü bir bacağı kesilen şair uzun bir hastane/tedavi sürecinden geçmek durumunda kalmış. En ünlü eseri, bu ruhsal durumun etkisiyle yazdığı 'İnvictus' şiiri imiş.  Bunları tamamen kitabın çevirmeni olan Levent Cinemre'nin açıklamaları ile aktarıyorum sizlere...


Ben bunları yazarken bir yandan da Liszt dinliyorum dostlar...




geziyoruz tozuyoruz

 bayram'da kısa da olsa mahşeri  istanbul kalabalığına karıştım.. lale mevsiminde gitmeyi çok istiyordum, emirgan korusunda idim bayramı...