İsimlerin kökenine yapılan bir yolculuk. Platon doğru olanı arıyor, nesneleri hareket ettikleri zaman mı durağan olduklarında mı tanımlayabiliriz? Sürekli bir durağanlık olamaz tıpkı sürekli bir değişimin olamayacağı gibi...
Platon; bir nesneyi resmettiğimizde aslına en gerçeğini yakalayıp yansıtmaya çalışırız derken; asla aslı gibi olamayacağı; iyi veya kötü resim olacağı savını öne sürüyor. Dolayısıyla isimlendirirken de tanımladığımıza en yakın durumu göz önüne aldığımızı lakin tam olarak O’na benzetemeyeceğimizi görüşündedir ki katılıyorum. ( herhalde çok mutlu olurdu:)
‘Yasa yapıcılar’ derken bir tanımlamayı ancak usta olanların doğru yapabileceğini ve kendisinin hiçbir şey bilmediğini de vurguladıktan sonra başlıyor kelimeleri tanımlamaya, ifadelemeye. Ele aldığı birkaç kelimeyi retorik ve dilbilimsel açıdan olmasada belirtmek isterim.
-Beta
Harf eklemeyi yanlış tanımlama sınıfına sokmuş önce, sonra ise asıl olandan farklı olacağını vurgulamış. ‘İsimler ve ismi oldukları nesneler birbirlerinin aynısı olsalardı bu çok garip olurdu. Her şeyden elimizde iki adet olacaktı ve hangisinin gerçek olduğunu ayırt edemeyecektik’
-Lambda
Sakinlik ve yumuşaklık duygusu uyandırdığını söylerken bunun ancak hareket söz konusu olduğu zaman olabileceğini ifade ederek kelimeyi zıtlar, olumsuzlar.
-Antropos(insan)
‘Düşünme becerisini diğer şeyler için uygulamayı başaran’ demek olduğunu söylerken bu ismin insanın hayvanlardan farklı olduğunu gösterdiği için antropos olduğunu belirtir.
Ve daha birçok yunanca kelimeyi sıralar.
Tartışmanın sonlarına doğru benzeyen ve benzeyiş arasındaki farkı ayırt etmekte zorlanır, ‘Vazgeçelim mi?’ yoksa ‘elimizden geleni yapalım mı’ diye sorar. Hermogenes’den devam yanıtını alınca tartışmaya Kratylos da katılır. Bir ismin verilmesinin amacının öğretmek olduğunda anlaşırlar. Özne ve nesneyi bilemeyeceğimizi her şeyin sürekli bir akış içerisinde (nesneler de dahil) olduğunu, olguları doğru olarak tanımlamaktan ziyade araştırmamızı Kratylos’a ve bize salık verir Sokrates.