8 Haziran 2019 Cumartesi

Funny Games (1997)



YÖNETMEN : MİCHAEL HANEKE

Uzunca bir aradan sonra Haneke izlemek kıyametten rol çalmaya benzer (: Filmin girişi rüya gibi başlıyor; mutlu çiftimiz, çocukları ve köpekleri... Yazlık için yola çıkıyorlar, gelgelelim evin kapısı çalınıyor (evet daha o an germeye başlıyor sizi film) beyazlar içinde biri anneden yumurta istiyor, komşu göndermişmiş, ilk kuşku hem kadına hem bize düşüyor ama şiddetli değil henüz.. Kaptığı gibi yumurtaları çıkan beyaz adam ne hikmetse kırıveriyor dördünü de..  Nasıl; arttı mı şiddetin dozu, durun canım daha yeni başlıyoruz. Nerde kalmıştık evet tekrar istiyor yumurta; kadın ihtiyacımız var diyerek vermeye yanaşmayınca bilerek telefonu suya düşürüveriyor beyazlı sen de benim hayallerimi suya düşürdün edasıyla.. Alıyor yenilerini, ailenin diğer fertleri kapıda beliriyor diğer beyaz adamla birlikte, e yeter ama yok mu bunların adları dediğinizi duyar gibiyim; Paul ve Peter (:


Kadın kocasına onları istemediğini söylüyor;  telefon düştü ya suya;kocası ise neden bu kadar büyüttüğünü anlayamıyor tabi olayı, ah abisi ne hınzırdır bunlar bir bilseniz... (canıyla öğreniyor ne yazık ki...)  Ne ise bunlar da ısrarcı olunca yumurtalar için adam işkilleniyor; bununla birlikte beyzbol sopasını da yiyor bacağına ve şiddet artarak devam ediyor film boyunca kapalı bir odada... Gelişme ve sonuç bölümlerine yer vermeyeceğim, izler misiniz izlemez misiniz size kalmış efendim...




Filmin genel havası ise bir tiyatro kıvamında gibi isminden de anlaşılacağı üzere; tv ve popülerliği yeriyor (reklamlar mesela) Haneke... Şiddet için kullanılan nesneleri birer oyuncak olarak nitelendiriyor; aslında şiddetin hiçbir şekilde ciddiye alınacak bir tarafı olmadığı, aşağılayıcı bir tarafının olduğunu, aşağılık insanların bu yola başvurduğunu gözler önüne seriyor.. Filmden birkaç epigrafla yazıma son verirken; daha söylenecek çok söz olduğunu hatırlatarak yorumlarınızı bekliyorum, sağlıcakla kalınız (:

Yerçekimi o kadar güçlü ki hiçbir şey kurtulamaz: Mutlak sessizlik.

Saat kaç bu arada?
Ne?
Sekizi geçiyor.
Şimdiden mi?

Eğer Kelvin yerçekimine meydan okursa evrenlerden birinin gerçek olduğu ortaya çıkar. Fakat diğerleri sadece kurgudur...


9 yorum:

  1. Dürüst olmak gerekirse bir sürü blogda film tanıtım yazısı okudum. Ama bu zamanada kadar senin yazdığın gibi içten, samimi bir yazı okudum mu bilemiyorum. Şahsına münhasır bir üslübun var. Kalemine sağlık. Eger filmi izlersem buraya düşüncelerimi yazacağım. Saygılarımla. Vesselam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meczup Yazar; o kadar sevindim ki (: Çok teşekkürler, fikir verebildiysem ne mutlu bana, selam ederim ben de...

      Sil
    2. Estağfrullah ne demek o teşekkür bana ait (:
      Ayrıca sevinmenize ben sevindim.
      Daha çok yazınızı okumak ümidiyle...

      Sil
  2. Değerlendirme ve tanıtım için teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Okurken bile insana o gerginliği hissettim. İzlenmesi zor, insanı sarsan bir film.
    Zaten Haneke'nin çoğu filmi de öyle değil mi?

    Paylaşımın için tekrar teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sibel; Rica ederim, evet aslında böyle şeyler yapmayın diyor Haneke amca (:

      Sil
  4. pianist ve amordan sonra en iyi üçüncü filmi olarak görüyom bunuuu :) bu filmde bence şöyle diyor haneke. hem de 20 yıl öncee, bir gün gelecek şiddet böyle olacak, rastgele olacak, oldu da zaten yaa :)

    YanıtlaSil

geziyoruz tozuyoruz

 bayram'da kısa da olsa mahşeri  istanbul kalabalığına karıştım.. lale mevsiminde gitmeyi çok istiyordum, emirgan korusunda idim bayramı...